Deprem Sonrası Sarılmak ve Nefes Almak
Nisan 24, 2025Kişisel Gelişim Haritasında Bireyleşme Süreci
Temmuz 18, 2025İçindekiler
‘’İnsanlık tarihinde ilk kez, insanlığın fiziksel olarak varlığını sürdürebilmesi, kendi kalbindeki köklü değişikliklere bağlıdır.’’
Erich Fromm, Sahip Olmak ya da Olmak
Sahip olmak ve olmak arasındaki farkı kendinde gözlemlemek için,
Şimdi, hayal et:
Bir anda hiç tanımadığın ve tanınmadığın bir gezegendesin!
Aynı dünyaya benziyor ve tüm dünya koşulları geçerli.
Üstelik mevcut hayatın da neredeyse aynı.
Tek bir farkla, bu yeni dünyada eylemlerini, sahip olduklarını veya başarılarını hiç kimse ile paylaşamıyorsun, gösteremiyorsun.
Ne yapardın? Yine aynı hayatı mı yaşardın?
Bu soruya nasıl yanıt verdiğin, kendin olmak için mi yaşıyorsun, yoksa sahip olmak için mi, bunu belirliyor. Eğer olmak için değil sahip olmak için yaşıyorsan, acıların da burada başlıyor.
İnsanlık Eşiğinde: Sahip Olmak ya da Olmak
‘’İnsanların mutsuz oldukları bir toplumda yaşıyoruz. Yalnız, çeşitli korkular altında acı çeken, ruhen dengesiz, yıkık ve bağımlı olan bu insanlar, önce bütün çabalarıyla kendilerine boş zaman yaratmaya çalışırlar, sonra da bu zamanı ‘öldürebildikleri’ ya da geçirebildikleri oranda sevinç duyarlar. Ne acı bir çelişki.’’
Sahip Olmak ya da Olmak kitabında psikanalist, sosyalist ve filozof Erich Fromm, aynen böyle söylüyor, henüz 20. yüzyılda. İnsanlığın çözümsüz bir felakete doğru sürüklendiğini ve eğer sorumluluk almazsak gezegenin evimiz olmaktan çıkıp, mezarımız haline dönebileceğini haykırıyor.
21. yüzyılın Antroposen (insan) Çağı olduğunu söyleyen bilim insanları da bugün benzer görüşü savunuyorlar. İklim krizi, ekonomik istikrarsızlık, yapay zekânın yükselişi derken, hayatta kalmak artık bir strateji oyununa döndü. Peki neden? Bilimsel ve teknolojik olarak bu kadar ilerlemişken, neden hâlâ bu kadar kırılganız? Belki de cevap Fromm’un tarif ettiği dönüşümde yatıyor: “Sahip olmak” yerine “olmak” halini yeniden keşfetmek.
Daha Çok Sahip Oldukça Daha Az Kendimiz Oluyoruz
Yaşamında sürekli tatminsizlik, eksiklik ve yetersizlik hissi ile boğuşuyorsan belki de suçlusu sen değilsin. Sahip olmaya odaklanıp ‘olma’ halinden vazgeçtiğimiz için insanlık olarak ödediğimiz ağır bir bedel bu. Pazarlama ve reklam kampanyalarından da anladığımız üzere, günümüzde en çok satan ürünler ‘kişisel gelişim’ ve ‘öz bakım’ kategorisinde listeleniyor. Kullanmayı tercih ettiğimiz ürünlere bakarak artık kendimizi daha çok sevip değer verdiğimizi söyleyebiliriz. Evet, kendimize “baktığımızı” sanıyoruz. Ama bu bakım, görünmek ve beğenilmek için mi, yoksa gerçekten hissettiğimiz için mi? Spor salonu aynasında çekilen fotoğraflar, akıllı saatlerin uykumuz hakkında verdikleri puanlar… Tüm bu çaba yaşadığımızı birilerine kanıtlamak için mi? Yoksa yaşamak için mi?
Yaşama Şahitler Aramak
Radikal görüşleri ile Nietzsche insanın görülme ve onaylanma ihtiyacının temel güdü olduğunu felsefesinde savunuyor. Hatta ileri gidiyor ve diyor ki, sevdiklerimiz öldüğünde bile bu yüzden üzülürüz. Çünkü hayatımıza tanık olan, yaşadığımızı kanıtlayan şahitlerimizi kaybetmişizdir. Bu fikir oldukça rahatsız edici olmakla birlikte, insanın ‘görülme’ arzusuna dair çarpıcı bir tokat vuruyor.
Endişeye mahal yok! Bu durum tek başına bireysel suçumuz değil ya da karakter zayıflığımızı göstermiyor. Zaten insan doğuştan ‘sahip olma’ güdüsü ile dünyaya gelmiyor. Çocukken oyuncaklara ‘sahip olmadan’ da oynadığımız oyunları düşünelim. Hatta oyuncaklarımız bile olmadan, hayal dünyamızda kurduğumuz oyunları! Sahip olma ve hep daha fazlasına sahip olma ihtirası, toplumsal düzenin, kültür evriminin insan üzerindeki tahribatından kaynaklanıyor. O halde, bu durumu değiştirmek için sorumluluk da bize düşüyor.
Yeni Bir İnsan Taslağı: Olmaya Cesaret Etmek
‘İnsan olan değil olmakta olandır’
Soren Kierkegaard
Ne kadar çok şeye sahip olursak o kadar mutlu olacağımıza inanma yanılgısı içindeyiz. Çok arzu edilen, aylar ve hatta yıllarca hayali kurulan bir otomobili sonunda satın alıp sahip olduğumuzu düşünelim. Bu arzunun tatmin edilmesi bize nasıl bir mutluluk vaat ederdi? Otomobilin markasına bağımlı bir mutluluk ölçeği, ne kadar gerçekçi olabilirdi? Hem bu mutluluk ne kadar sürerdi, birkaç gün mü, bir ömür mü?
Sahip olmak için çırpınmadan, haz ve sevinci dışarıdaki kaynaklardan aramak yerine, sonsuz içsel kaynağımızda bulamaz mıydık? Bu mümkün olmasaydı Buda henüz 5. yüzyılda aydınlanarak, öğretisini nesiller boyunca aktaramazdı. Bu aydınlanmayı hatırlamak ve Budizm öğretisinde Dört Yüce Gerçek olarak bilinen temel değerleri anmak, sahip olma halinden olma yoluna doğru gitmemizde bize rehberlik edebilir.
“Dört Yüce Gerçek” öğretisiyle Buda’nın içsel yol haritası:
- Yaşam acı doludur (Dukkha)
- Acıların sebebi cehalet ve arzulardır (Samudaya)
- Sebepler yok edilirse acı da yok olur (Nirodha)
- Sekiz Katlı Asil Yol acıların sonunu getirir (Magga)
Acı Arzudan Doğar
Buda’ya göre ‘hırs, ihtiras ve bencillik’ kökenli sahip olma arzusu acıların kaynağıdır. Kurtuluş ise arzudan arınmakla mümkün olur. Buda’nın önerdiği ve kurtuluşa giden yol bugün de bize rehberlik edebilir. Buda’ya göre kurtuluş, arzudan arınmakla mümkün. Üstelik bunun için Hindistan’a gitmemize ya da sosyal medyada bunu duyurmamıza gerek yok. Buda’nın söylediklerini dinlemek için, sadece durup nefes almamız ve gerçekten kendimize bakmamız yeterlidir.
Üstelik yalnızca Buda değil, birçok düşünür, psikanalist ve hatta sosyolog da insanlık için benzer ‘kurtuluş reçeteleri’ vermiştir. Örneğin Karl Marx’ın teorisinde komünizm bir amaç değil, insanlığın evrimi içinde yalnızca bir süreçtir. Acı içinde hayatta kalmaya çalışan işçi sınıfının gerçekliğiyle yüzleşmesi ve acılarına son vermesi için inşa edilmiştir. Böylece insanlık ileriye gidebilecektir.
Psikanalizin babası Freud da kişinin acılarına son vermek için önce bu acıyı tespit etmek ve kaynağına inmek gerekliliğini savunur. Psikanalist Carl Gustav Jung da doğuda yıllar önce keşfedilmiş olan bu hakikatin batı kültüründe karşılık bulamamasını kültürle ilişkilendirmiştir.
Olmak ya da Olmamak
Ünlü Zen Ustası Katsuki Sekida kitabı Zen Kılavuzu’nda, Hamlet’in ‘’olmak ya da olmamak’’ demesinden çok önce insanın bu sorgulamayla zehirlendiğini hatırlatıyor. Dünyaya fırlatılmış insanın çektiği acıların da bu sorgulardan kaynaklandığını belirtiyor. Oysa diyor Sekida varoluş yalnızca var olur. Yaşam yaşam içindir; sanat da sanat, sevgi de sevgi için. Bunu anlatan bir şiirle de örnekliyor savını:
Bahar geldi yine.
Binlerce çiçek tüm güzelliğiyle açtı.
Ne için? Kim için?
Hekigan Roku
Sekida, varoluş başkası için var olmaz diyor. Şiirde de betimlendiği gibi, yüksek dağlar ve derin yarlar arasında hiç bilmediğimiz çiçekler açıyor ve fark edilmeden solup gidiyor. Yaşam kendiliğinden yaşıyor. Biz sahip olsak da olmasak da, yeryüzünde her şey ‘olması gerektiği gibi oluyor.’
Her eylemin performansa, her başarının gösterişe, her yaşamın da izlenceye döndüğü günümüzde, Sekida’yı anlamakta zorluk çekebiliriz. Hiç kimseye göstermeden, sahip olduklarımızla övünmeden, yalnızca ‘yaşamak için yaşamanın’ ne demek olduğunu unutmuş olabiliriz.
Fakat, zaten biliyoruz, yaşamak için yaşamanın ne olduğunu, doğduğumuz andan itibaren yaşayarak öğreniyoruz. Her yerden hayatımızı izleyen ve sahip olduklarımız kadar yaşamımıza değer biçenlerle tanışmadan önce kimdik? Hatırlarsak ya da bulursak sahip olmak yerine kendimiz olabiliriz.
Harita BEN ile Olma Yolculuğu
“Sahip olmak ya da olmak” ikilemini yalnızca düşünerek değil, yaşayarak keşfetmek istiyorsan, seni oyuna davet ediyoruz.
Harita BEN, insan olmanın unuttuğumuz hallerini hatırlamak için tasarlandı. Bu oyun; göstermek için değil, gerçekten yaşamak için var.
Sen de kendi yolunu çizmek, “olma” cesaretini deneyimlemek ve yeni bir insan taslağını içinde filizlendirmek istiyorsan, şimdi tam zamanı.
Harita BEN seni bekliyor. Haritanı çiz. Oyunu başlat.
Kaynakça ve İleri Okuma
- Erich Fromm – Sahip Olmak ya da Olmak
- Katsuki Sekida – Zen Kılavuzu
- Byung – Chul Han – Zen Budizm Felsefesi